BİHTER İYİDİR
KLİNİK PSİKOLOG,MSc
&
Psikoterapist
Posts in KONULAR
YETERLİ EBEVEYNLİK
03/07/2015
648

YETERLİ EBEVEYNLİK

Anne baba olmanın oldukça ciddi bir sorumluluk olmasının yanı sıra zaman zaman zorlayıcı olabildiği de bir gerçektir. Ebeveynler çocukların yaşam dönemlerine uygun tutum ve davranışları geliştirmekte güçlükler yaşayabilecekleri gibi kendi çocukluklarından getirdikleri olumsuz deneyimlerin etkisi altında da kalabilirler.

Çocuğun kendisini, başkalarını ve dünyayı gerçekçi ve olumlu bir bakış açısıyla görebilmesi ve olumlu bir benlik değeri geliştirebilmesinde en büyük rol anne baba ile ilişkilere düşmektedir. Çocuk ile ebeveyn arasında güvenli, sağlıklı ve sınırları net bir bağlılığın oluşturulması, uygun kuralların konulması ve uygulanması, gereken durumlarda değişimlere izin verilmesi ve ailede esnekliğin sağlanması ebeveynlerin zorluk yaşadığı konular arasındadır.

Çocular yaş dönemlerine göre farklı ihtiyaçlar ve beklentiler gösterirler, anne babaların beklentileri de bu dönemlere göre değişiklikler göstermektedir. Bu süreçlerin sağlıklı ve etkin biçimde yönetilmesi çocukların hayata karşı daha donanımlı bireyler olarak hazırlanmalarını sağlarken anne babaların da karşılaştıkları güçlüklerle başa çıkmalarına ve duygusal olarak kendilerini geri plana atıp yaşam tatminlerini ertelemeden orta yolu bulmalarına olanak sağlamaktadır.

Read more
STRES VE TRAVMA
03/07/2015
709

STRES VE TRAVMA

Travma; kişinin kendisinin ya da yakınlarının ruhsal ve bedensel bütünlüğüne tehdit olarak algılanan olay ve durumları ifade eder. Bu tür olaylara doğrudan maruz kalmak kadar tanık olmak da travmatik etkiler yaratabilir. Savaş, kaza, doğal afetler, istismar, tecavüz gibi olaylar travmatik olaylardır ancak travmatik olayları sadece bunlarla sınırlandırmak mümkün değildir. Psikolojik tehdir olarak kabul edilen kıyaslanma, aşağılanma, fiziksel ve duygusal ihmal, dışlanma gibi tutum ve davranışlar da kişinin ruhsallığı üzerinde travmatik etki yaratabilirler. Travmatik yaşantılar afetler ve doğa olayları gibi doğal yollarla oluşabildikleri gibi trafik kazaları, maden kazaları, işkence, tecavüz gibi insan eliyle de ortaya çıkarılabilirler.

Travmadan söz ettiğimizde vurgulanması gereken temel meselelerden biri travmatize olmanın travmaya şahsen maruz kalmayı gerektirmediğidir. Olayın mağduru olmasak da bir yakınımızın hatta hiç tanımadığımız bir kişinin marz kaldığı olaydan dolayı travmatize olma potansiyelimiz vardır. Savaşların ya da saldırrıya uğramış tanınmayan bir kişiye dair haberlerin kişide travmatik etkilere yol açması olasıdır.

Travatik yaşantıya maruz kalmış bir kişinin posttravmatik stres belirtileri göstermesi kişilik özelliklerine, geçmiş yaşantılarına, dünyayı kavrama ve algılama biçimlerine, ailenin ve toplumun desteğine bağı olarak değişkenlik gösterebilir.

Travmatik yaşantılar karşısında kişi fiziksel, zihinsel, duygusal, davranışsal ve sosyal olarak etkilenir. Bu etkilenme; öfke, üzüntü, korku, gibi duygular, dikkati odaklamakta güçlük, unutkanlık, sinirlilik, konuşmada eskisine göre artma ya da içe kapanma, bedensel ağrı ve yakınmalar, uyku problemleri, gerginlik, huzursuzluk, tedirginlik, arkadaşlık, aile, iş, ilişkilerinde sorunlar şeklinde ortaya çıkabilir.

Travmatize olmuş kişilerle yürütülen psikoterapi süreçlerinde ana hedefler; travma sonrası ortaya çıkmış olan zihinsel, duygusal, fiziksel ve davranışsal olumsuz etkilenmeleri ortadan kaldırmak, ortaya çıkabilecek sorunlarla başa çıkma stratejilerini geliştirmek ve kişinin olayı geride bırakmasına destek vermektir.

EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing – Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) etkin bir psikoterapi yöntemi olarak travmatik yaşantıların sağaltımında uygulanmaktadır. Bu yöntem bilgi işleme modeline dayanan, 8 farklı aşamadan oluşan entegratif bir yaklaşımdır. Anı ağlarının psikolojik sağlığın temeli olduğu yaklaşımından hareketle birbirinden kopan ilgili bağlantıların yeniden bir araya getirilmesine hizmet eder.

Read more
SOSYAL KAYGI
03/07/2015
662

SOSYAL KAYGI

Read more
SAĞLIK ANKSİYETESİ
03/07/2015
1,128

SAĞLIK ANKSİYETESİ

Herkesin zaman zaman işi, ilişkileri, ekonomik durumu ve pek tabii ki sağlığı hakkında endişelenmesi olağandır. İnsanlar, vücutlarında farklı bir duyum ya da değişiklik fark ettiklerinde bu duruma yöneli merak ve kaygı duygularının ortaya çıkması beklendik bir durumdur. Ancak zaman zaman ortaya çıkan bu kaygı ile kişinin sağlığına yönelik süregen bir kaygı yaşıyor olması arasında büyük bir fark vardır.

Sağlık anksiyetesi, kişinin sağlığına yönelik bir tehdit olduğu düşüncesiyle anksiyete semptomlarının tetiklenmesi yaşantılarını ifade eder. Sağlık anksiyetesi olan bireyler sıklıkla; kanser, kalp krizi, alzheimer, felç ve şizofreni gibi hastalıklara yönelik yoğun kaygılar duyarlar.

Sağlık anksiyetesi kişinin hayatında diğer anksiyete türleri gibi  pek çok olumsuz sonuca yol açabilmetedir. Bunların başında; yaşam kalitesinin ve tatmininin azalması, sosyal ve mesleki ilişkilerde bozulmalar, kişinin performansında düşüşler ve  mali güçlükler gelmektedir.

Sağlık anksiyetesinin psikoterapisi sürecinde hedefler ve çalışmanın işleyişi şu şekildedir:

Kişinin bedensel duyumlara odaklanmasının azaltılması

Sağlığa ilişkin düşüncelerin yeniden gözden geçirilmesi ve gerçekçiliklerinin değerlendirilerek yeniden yapılandırılması

Kontrol ve güvence arayışı çabalarının azaltılması

Kaçınma davranışlarının azaltılması

Read more
KAYIP VE YAS
03/07/2015
831

KAYIP ve YAS

Yas sadece ölüm karşısında değil, kişinin hayatında anlamı ve değeri olan her kayıpta yaşanan bir süreçtir. Kimi zaman bir boşanma, kimi zaman bir kentten ya da bir işten ayrılma da kişinin yas sürecine girmesine yol açabilir.

Yas; üzüntü, suçluluk, inkar ve öfke duygularını da beraberinde getirir. Kaybedilen kişi ile sürdürülen ilişkinin niteliği yas sürecindeki duyguları ve duyguların yaşanma biçimlerini etkiler. Çatışmalı ilişkilerde suçluluk, pişmanlık öfke duyguları daha yoğun yaşanarak daha komplike bir tablonun ortaya çıkmasına sebep olabilir.

İnsanlar çoğunlukla iki farklı türde yas tepkisi gösterirler:

Duygularını aşırı kontrol ederek ya da diğerlerine yansıtmama çabası içine girerek günlük yaşam meselelerini çözmeye odaklananlar

Yoğun biçimde duygusal paylaşım ihtiyacı gösteren ve günlük meseleleri bir kenara bırakarak kaybına odaklananlar

Yas doğal ve yaşanması gereken bir süreç olmakla beraber komplike yas sendromuna dönüşebilir  ve bu durumda psikoterapotik destek almak gereklidir. Kişinin yas sürecindeki duygu, düşünce ve davranışları olumlu yönde değişme belirtisi göstermeksizin en az 1 yıldır sürüyorsa, kişi günlük rutin aktivite ve sorumluluklarına dönmekte sorun yaşıyorsa bu durumda komplike bir yas sürecinden bahsedilebilir.

Komplike yasın belirtileri:

Yoğun üzüntü

Ölen ya da ölümünü çevreleyen koşullar ile aşırı meşguliyet

Yoğun özlem

Boşluk ya da anlamsızlık duyguları

Mutlu anıları hatırlayıp onlarla bağ kurmakta zorluk

Kaybedilen kişiye dair hatırlatıcılardan kaçınma

Kişisel ilgilere ve  planlara yönelik isteksizlik

Acı ve öfke

Bu süreçteki psikoterapi yaklaşımları kişinin kaybıyla ilişkili duygularına ve düşünce yapıları üzerinde çalışmaya odaklanır. Duyguların ifadesinin yanı sıra hatalı düşünce biçimlerinin yeniden yapılandırılması kişinin baş etme mekanizmalarını güçlendirerek sürecin üstesinden gelmeyi kolaylaştırmaktadır.

 

Read more
BAĞIMLILIK
03/07/2015
648

BAĞIMLILIK

Alkolizm

Takıntılı Kumar Oynama

Madde Bağımlılığı

İlişkilerde Bağımlılık

Seks ve Pornografi Bağımlılığı

İnternet Bağımlılığı

Bağımlılık pek çok farklı alanda ortaya çıkabilmektedir. Her tür bağımlılığın psikolojik, sosyal ve fiziksel bedelleri vardır. Bağımlılık nesneleri süreç içerisinde kişinin tek haz kaynağına dönüşerek bireylerin adeta hayattan geri çekilmesine neden olurlar.

Bağımlılık problemleri yaşayan kişiler sosyal, mesleki ve akademik alanlarda performans kayıpları gösterirler. Hazza odaklanmaları dolayısıyla görev ve sorumluluklarını aksattıkları görülür.

Bağımlı olunan nesnenin özelliklerine göre kişinin, yakın çevresinin ve toplumun karşılaştığı riskler ve ödediği bedeller değişiklik gösterir. Bağımlılık kişinin tek başına üstesinden gelebileceği bir sorun değildir. Psikolojik destek, gerekiyorsa tıbbi ve psikiyatrik tedavi ve aile işbirliğinin bir arada devam ettirilmesi çok önemlidir.

Read more
KRONİK YORGUNLUK
03/07/2015
542

KRONİK YORGUNLUK

Kronik yorgunluk sendromu altta yatan herhangi bir tıbbi durum ile açıklanamayacak biçimde aşırı yorgunluk ile karakterize karmaşık bir hastalıktır. Yorgunluk, fiziksel veya zihinsel aktivite ile kötüleşebilir, ancak dinlenme ile düzelmez.

Belirtileri:

-Yorgunluk

-Unutkanlık ve konsantrasyon kaybı

-Boğaz ağrısı

-Boyun veya koltuk altında lenf düğümleri

-Açıklanamayan kas ağrısı

-Şişme veya kızarıklık olmaksızın eklem ağrıları

-Başağrısı

-Uykudan dinlenmemiş olarak uyanmak

-Fiziksel veya zihinsel egzersiz sonrası 24 saatten fazla süren aşırı bitkinlik hali

Yorgunluk pek çok farklı fiziksel hastalığın belirtisi olabileceğinden öncelikle kişinin doktoruna başvurması önemlidir. Ancak fiziksel herhangi bir gerekçe yok ise ve kişinin yaşadığı durum kronik yorgunluk sendromu ise bu durumda psikoerapotik yaklaşımlar etkili sonuç vermektedir. Kişinin yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik düzenlemeleri ve gevşeme tekniklerini içeren davranışçı yaklaşım ile psikoterapotik destek sağlanmaktadır.

Read more
KAYGI
03/07/2015
693

KAYGI

Anksiyete, Türkçe ifadesiyle kaygı, kolay giderilemeyen bunaltı, sıkıntı, endişe duygusudur. Bu duygu hafif bir tedirginlik duygusundan panik derecesine varan yoğunluğa kadar yaşanabilir. Kişiler anksiyeteyi, sanki kötü bir haber alacakmış, kötü bir olay olacakmış gibi nedensiz bir sıkıntı ve endişe duygusu olarak algılar ve tanımlarlar. Anksiyete her insan tarafından yaşanan bir

duygudur. Asıl amacı, yaşamın sürdürülmesi ve uyum davranışının gelişimini sağlamaktır. Ancak bir yere kadar sağlıklı olan bu duygunun yaşanması, bir noktadan sonra kişinin

yaşamını ve diğer insanlarla olan ilişkilerini olumsuz olarak etkilemeye başlar.

Anksiyete durumunda çarpıntı, yüz kızarması, titreme, terleme, nefes darlığı, ağız kuruluğu, mide bulantısı, yutkunma güçlüğü, bulanık görme gibipek çok bedensel belirti ortaya çıkabilir. Bu belirtiler her kaygı durumunda ortaya çıkmadığı gibi, kişinin yaşadığı kaygının yoğunluğuna bağlı olarak da değişiklikler gösterebilmektedir.

Anksiyete bozuklukları; kaygının aşırı hale gelmesi ya da kaygıyla başa çıkabilme ve yönetebilme becerilerinin işlevselliğini yitirmesi sonucu ortaya çıkan psikolojik sorunlar olarak tanımlanır.

Kaygı ile ilgili güçlüklerin terapisinde pek çok farklı psikoterapotik yaklaşım etkin bir şekilde kullanılabilir. Uygun yaklaşım vakanın özelliklerine göre psikoterapist tarafından belirlenir.Yaygın olarak etkinliği açıkça gösterilmiş olan yaklaşımlardan biri bilişsel davranışçı terapi ekolüdür.

Bilişsel modele göre kişilerin anksiyete yaşamasının nedeni; olayların ve durumların kendisi değil, kişinin bu olaylarla ilgili beklentileri, getirdikleri yorumlar ve yükledikleri anlamlardır. Anksiyeteye yol açan düşünce; algılanan fiziksel ya da psikolojik tehlike ile ilgilidir. Hatalı düşünce biçimleri anksiyeteyi ortaya çıkarmaktadır. Kaygıyla ilgili olarak ortaya çıkan en yaygın yanlış düşünceler, kabul görme, rekabet, sorumluluk ve kontrol konularındadır.

Psikoterapi sürecinde hatalı düşünce biçimleri üzerinde durularak işlevsel olmayan sayıltılar sorgulanarak rasyonel düşüncenin gelişimi hedeflenirken diğer yandan davranışçı tekniklerle anksiyete yaratan uyaranla karşılaşma ve bu esnada ortaya çıkan anksiyeteyle baş etme becerilerinin kazandırılması hedeflenir.

Read more
ÖFKE YÖNETİMİ
03/07/2015
1,412

ÖFKE YÖNETİMİ

Öfke, doyurulmamış istekler, karşılanmayan beklentiler ve istenmeyen sonuçlar karşısında ortaya çıkan duygusal bir tepkidir. Öfkenin fiziksel, bilişsel ve davranışsal boyutları vardır. Kas gerginliğinin artması, kaşların çatılması, yüzün kızarması, terleme, üşüme, uyuşma, ağzın kuruması gibi reaksiyonlar öfkenin fizyolojik belirtileridir. Öfke de tüm diğer duygular gibi doğal ve olağan olmakla beraber uygun biçimlerde ifade edilmediğinde ve kontrolünde sorun yaşandığında kişinin kendisine, fiziksel sağlığına, kişilerarası ve mesleki ilişkilerine ve işlevselliğine yönelik yıkıcı etkileri olmaktadır. Bireylerin öfkeyi kontrol etme yöntemi olarak sıklıkla bu duyguyu bastırmaya, inkar etmeye ve yok saymaya çalıştıkları görülmektedir. Bu durumda uygun bir öfke kontrolünden ve yönetiminden söz etmek mümkün değildir. Öfkenin sağlıklı olarak yaşanıp etkin bir şekilde yönetilebilmesi için öncelikle farkedilmesi, kabul edilmesi, neden, nasıl ve ne şekillerde ortaya çıktığının anlaşılması gerekmektedir.

Öfke duygusu çoğunlukla ikincil bir duygu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu duyguyu tetikleyen birincil duyguların engellenmişlik hissi, önemsenmeme duygusu, aşağılanmışlık duygusu, haksızlığa uğramış olma fikri ve duygusu olduğu görülmektedir. Ancak bireyler genellikle öfke duygusunu fark ederken bu duygunun zeminini oluşturan diğer duygularını yeterince fark edememektedirler. Kişiler bireysel çarpıtmalarının da etkisiyle bu duyguları olayın gerçeği olarak algılama eğilimi göstermektedirler. Örneğin kişi işyerinde beklediği terfiyi alamadığında haksızlığa uğramış olduğu ya da önemsenmediği duygularını yaşayabilir ancak bunları kendi duyuş ve düşünüşü olarak değil, durumun somut göstergesi olarak algıladığında “önemsenmiyorum – bana haksızlık yaptılar vb.” öfke duygusunu tek ve birincil bir duyguymuşçasına yaşamaktadır. Öfkenin bilişsel boyutu kişinin olayın nasıl yorumlandığına işaret eder, kişide öfke duygusunu oluşturan etken; olayların kendisi değil, bireylerin bu olayla ilgili beklentileri ve olaylara getirdikleri yorumlamalardır.

Öfke ifade biçimleri kişiden kişiye farklılaşmaktadır. Öfke yaratan düşünce ve duyguları bastırma, çevredeki insanlara ve nesnelere yönelik saldırgan davranışlar gösterme, öfkeyi yanlış hedefe yöneltme, öfkeyi açık değil dolaylı şekillerde gösterme gibi yöntemler öfkenin etkin bir şekilde işlenmesini ve yönetilmesini engellemektedir.

Öfke yönetiminde ve kontrolünde problem yaşandığına dair ipuçları :

– öfkelendiğinizde kontrolsüz hissetmek

– öfkelendiğinizde daha sonra onaylamadığınız davranışlar ve tavırlar sergilemek

- öfkelendiğinizde fiziksel tepki vermek (kendinize, diğerlerine veya eşyalara yönelik)

- öfkelendiğinizde verdiğiniz tepkinin ilişkilerinize zarar vermesi

– öfkeyi azaltmak ya da kontrol etmek için alkol veya ilaç kullanmak

– öfkenizi kontrol etmekle ilgili güçlükler nedeniyle yasal problem yaşamış olmak

Öfke kontrolünün kazanılmasına yönelik psikoterapi yöntemleri başa çıkma ve problem çözme becerilerinin kazandırılmasını, duygusal kontrolün sağlanmasını, gevşeme tekniklerini ve bilişsel yeniden yapılandırma çerçevesinde öz-denetim eğitimi yaklaşımını da kapsamaktadır. Psikoterapi sürecinde; kişinin öncelikle öfkeli olduğunu farketmesi ve kabul etmesi, öfkesinin kaynaklarının ayırdına varması, olumlu ve farklı sonuçlarla davranışı sorgulaması, durumu gerçekçi biçimde analiz edip her uyaran için bilişsel anlamda rasyonel değerlendirmeler yapması, geçmiş yaşantı ve davranışlardan farklı, geleceğe dönük uygun tepki eğilimlerini oluşturması sağlanır.

Read more
BENLİK SAYGISI VE ÖZGÜVEN
03/07/2015
718
Read more